19. Yüzyılda Osmanlı Başkenti: Değişen İstanbul-2

Zeynep Çelik

İstanbul Rehberi İstanbul Yazıları 19. Yüzyılda Osmanlı Başkenti: Değişen İstanbul-2

Bu çalışmalar başkentin belli başlı odak noktalarına ulaşımın kolaylaşmasını sapladı. Modern taşıt sistemlerinin kurulmasıyla ulaşım daha da kolaylaştı. Yeni açılan veya genişletilen ana arterlerin üzerinde işleyen tramvay hatları, İstanbul ve Galata`nın dağınık semtlerini birbirine bağladı. Haliç`in üzerinde yapılan iki köprü, iki yaka arasında ulaşımı kolaylaştırdı. Kentin coğrafi olarak birbirinden kopuk bölgelerinin, İstanbul, Galata, Üsküdar ve Boğaz köylerinin bağlantıları ise şirket-i Hayriye vapurları sayesinde sağlandı. Yeni geniş rıhtımlar deniz ulaşımını kolaylaştırdı. Kentin görünümünü güzelleştirmek ise bu çalışmaların nihai adımı olarak gündemde yer aldı. Bu konuda en gözde modeller Avrupa başkentleriydi. Tanzimat Meclisi 1839`da bu noktayı açıkça dile getiriyordu: "Dünyanın tabiat güzellikleri bakımından en güzel şehri olan İstanbul`un mahirane bir tezyini yapılırsa, şüphesiz Avrupa`nın güzel şehirleri arasında en güzeli olacaktır.

Osmanlı yönetici elitine göre, güzellik kent tasarımında "düzenlilik" demekti. Kentin imajının yenileşmesi hakkında hazırlanan hükümet raporlarında kullanılan anahtar kavramlar her zaman "süsleme", "düzenleme" ve "yolların genişletilmesi" olmuştur.

Avrupa kentlerinin güzelliğine erişme, hatta onları geçme yolunda en önemli adım, Joseph Antoine Bouvard`ın, kentin belli başlı bölgelerini Avrupa mimari ve kent tasarımı prototiplerine göre yenilemeyi öneren projesinde atıldı. Bouvard`ın, projesinin kağıt üzerinde kalması, salt maddi kaynakların yetersizliğinden değil, aynı zamanda başkentin bu denli köklü değişimlere henüz hazır olmamasından kaynaklandı.

Avrupa`dan ithal edilen kent tasarım ilkeleri parça parça uygulandıklarında var olan dokuya oldukça sancısız biçimde uyum sağlamıştı. Ancak daha radikal bir müdahele, gelenek ve mirasına hala sıkı sıkı sarılan bir kente henüz mümkün değildi. Tanzimat reformlarının getirdiği sosyal değişim, toplumun geleneksel tabakalarına ancak tedricen nüfuz edebilyordu ve İstanbul`un kent dokusundaki yavaş dönüşüm de bu gerçeği yansıttı. 1838 ile 1908 arasında yaşanan yeniden inşa projeleri yöneticilerin iddialı hedeflerine ulaşamadı belki, gene de kent dokusunda kalıcı değişiklikler görüldü. En yoğun imar faaliyeti 1850`lerin sonu ile 1870`ler arasında, İstanbul`da ITK`nin ve Galata`da Altıncı Daire`nin denetiminde gerçekleşti. Bu yıllarda başkent, Divanyolu, Karaköy-Ortaköy caddesi ve Taksim-Şişli bağlantısı gibi ana arterler edindi.

Geri kalan sokak dokusunun düzenlenmesi, yangınlar sonrasında oldu. Bu düzenlemeler genellikle yanan bölge ile sınırlı kalmış, çoğu kez yeniden inşa edilen mahallelerin çevreleriyle bağlantıları ihmal edilmişti. Çevrelerindeki labirentvari dokunun içinde bu bölgeler sınırları belirsiz, dik açılı caddeleriyle tecrit edilmiş adacıklar halinde idiler. Kent formunu etkileyen bir diğer unsur da, yeni ışıklandırılması ve temizlik gibi modern belediye hizmetleridir.
Haliç`in iki yakası, kent reformundan eşit olarak yararlanmadı. Galata uluslararası bir ticaret merkezi olarak yeni düzenlemelerden daha büyük pay aldı ve modern bir görünüm edindi. Osmanlı başkentinin daha geleneksel İstanbul tarafıyla Batı`ya dönük Galata arasındaki ikili yapısı, Saigon`dan Delhi`ye, Kahire`den Rabat`a sömürge devrinin kentlerini hatırlatmaktadır. Sömürgecilerin olağan uygulaması genellikle eski kentlerin yanı başında Batı normlarına uyan bir kent yaratmak ve eski kenti "yerlilere" bırakmaktı. Birçok sömürge kentinde, eski ile yeni mahalleler arasında bir "tampon bölge" bırakılırdı.

İstanbul bir sömürge kenti değildi. Genelde, Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerinde artan denetimleri, sömürgelere has bazı kent tasarım ugulamalarının İstanbul`a yansımasına yol açtı.

İlk bakışta 19. yüzyıl Osmanlı başkenti hem Batılı hem geleneksel bileşenlere sahipti. Ancak, sömürge kentlerinden farklı olarak, yerli nüfusun geleneksel kente hapsedilmesi söz konusu olamazdı. Haliç`in kuzeyinde de birçok Müslüman mahallesi vardı-bunun nedeni de Galata`nın yoktan varedilmiş bir semt değil, mevcut olan bir semtin gelişmesi sonucu ortaya çıkışıydı. Aynı nedenle Galata`da da sömürge kentlerinde görülen düzenli bir sokak dokusu yoktu.

İlk bakışta İstanbul tarafıyla Galata arasında, Haliç`in fiziki bir engel oluşturduğu izlenimi edinilebilirse de, asla bir cordion sanitaire değildir. 19. yüzyılın köprüleri Haliç`in iki yakası arasında hayati bağlantıyı temin ediyor ve İstanbul`un bir bütün olarak gelişmesine katkıda bulunuyordu. Dahası, kent reformu ve kent yaşamını kolaylaştırıcı hizmetler İstanbul yakasından esirgenmiyordu. Sömürge kentlerinde görülmedik biçimde, kent hizmetlerinin en azından gelenseksel bölgenin belli başlı mahallerine götürülmesine özen gösteriliyordu.

Böylelikle 19. yüzyıl Osmanlı başkenti, sömürge kentlerine özgü gelişme kalıbına uymamakla birlikte, çağdaşı Avrupa kentlerine de benzemiyordu. Her şeyden önce, İstanbul`un mimari mirası sayesinde silueti, Batı başkentlerinde görülmesi mümkün olmayan birçok caminin kubbe ve minareleri tarafından çiziliyordu. (İstanbul tarafındaki kadar çarpıcı olmamakla birlikte Galata tarafında da-özellikle sahil şeridinde- birçok cami vardı.) İkinci olarak kentin sokak sokak şebekesine hala tümüyle düzen getirilememişti. En yeni arterler bile, Avrupa başkentlerininki kadar geniş ve uzun olmadığı gibi, yollar boyunca sıralana binalar, Avrupa`daki emsalleri gibi bel-altı katlı ve tek tip değildi. Üçüncü olarak, yapı malzemeleri değişikti: Başkentin özellikle İstanbul tarafında, evlerin çoğunluğu hala ahşap.

Bu nedenle Osmanlı başkenti 1838 ile 1908 arasında benzersiz diyebileceğimiz bir gelişme çizgisi izledi. Yapılan işlerin ve uygulanan politikaların niteliği kentin geleceğini büyük ölçüde etkiledi. Önce JönTürkler, sonra da Türkiye Cumhuriyeti ilham kaynağı olarak Batıya bakmaya devam ettiler. Saltanatın ilgasından az sonra, İstanbul Şehremini Emin Bey, Paris`in 19. yüzyılda yeniden imarı hakkında bir kitabın çevirisini "Şehircilik" başlığıyla yayımlandı. Emin Bey önsözünde, bütün modern kentlerin öncüsü olan Paris`in, şehircilik bilimi açısından, Türkiye`nin kentlerinin yeniden düzenlenmesinde emsal olarak incelenmesinin önemine dikkat çekiyordu. Amaç, bir kez daha, Türk kentlerinin Paris`in "seviye-i antizam"ına kavuşturmaktı.

Kaynak: 19. Yüzyıl Osmanlı Başkenti: İstanbul / Zeynep Çelik / Tarih Vakfı Yurt Yayınları / S: 96-100

Paylaş:

İstanbul Fotoğrafları İstanbul Tarihi İstanbul Müzeleri Dini Mekanlar Tarihi Eserler İstanbul İlçeleri Daha Fazlasını Göster

SAYFAYI PAYLAŞIN

Facebook Twitter İnstagram Pinterest Mesaj Email
KAPAT

HAKKIMIZDA

Hakkımızda iletisim Yasal Uyarı Reklam Android Apple
KAPAT